YILDIZLARIN ÇAPI



Yildizlarin çapi bir kaç yüz milyon kilometre ( Süper devler ), yaklasik bir milyon kilometre ( Günes ) ve bir kaç bin kilometre ( beyaz cüceler ) ile bir kaç on kilometre ( pulsarlar ) arasindaki degerlerde olabilir. Yildizlarin çapi ve yariçapi, genellikle Günes'inki cinsinden ifade edilir. Bir yildizin büyüklügü, yasaminin sonuna dogru çok büyük oranda degisir. Bu büyüklük periyodik olarak da degisebilir. Bir çok durumda yildizlar, büyüdüklerinin tespit edilebilmesi isin çok uzaktirlar.



NÖTRON YILDIZLARI

Büyük kütleli yildizlar, ana kol üzerinde göreceli olarak az zaman harcarlar. Kütlesi 15 M. kadar olan bir yildiz ana kol üzerinde 10 milyon yil, kütlesi 30 M. kadar olan bir yildiz ise yalnizca bir milyon yil geçirir. Büyük kütleli yildizlarin evrimleri hizli oldugundan, helyum çekirdek çökerek yeniden nükleer reaksiyonlari baslatip yildiz kirmizi deve dönüsürken , dis kabukta hidrojen yanmasi için çok az zaman kalir. Helyum tüketildiginde çekirdek yeniden çöker ve üç helyum çekirdeginin kaynasarak bir karbon çekirdegine dönüstügü üçlü alfa sürecini baslatir. Sonunda çekirdek , karbonu da yakarak oksijene dönüstürecek kadar isinir : bu arada çevrede helyum yakan bir kabuk da vardir ve yildizin dis katmanari genisleyerek bir kirmizi süperdev olusturmustur. Çekirdek, sicakligi 1 milyar derece Kelvin'e ulasincaya kadar yanmaya devam eder. Füzyon aksiyonlari sonucunda gittikçe daha agir elementler üretlir ve sonunda çekirdek tümüyle demire dönüsür. Demir, füzyon reaksiyonlarinin son halkasidir; demirden daha agir elementlerin sentezi sonucunda disariya enerji verilmez, tam tersine ortamdan enerji alinir. Demir çekirdek tüm füzyon (kaynasma) ve fisyon (parçalanma) reaksiyonlarinda endotermiktir (disaridan enerji alir). Bu noktadan sonra , disaridan enerji saglanmadikça hiçbir nükleer süreç olusamaz. Isi kaçarken çekirdek büzülür ve sicaklik 1 milyar Kelvin'i asar. Çekirdegin kütlesi 1.4M. 'ni astigi an , artik dejenere elektron basinci da çökmeyi önleyemez. Çekirdek çöker ve atomlarin ötesinde atom çekirdeklerinin sikistirildigi, maddenin çok daha yogun oldugu bir duruma girer. Bu durumda protonlar , elektron yakalayarak nötronlara dönüsürler. Ayni zamanda maddeyle çok zayif biçimde etkilesen ve bu nedenle de yildizdan hemen hiç engellenmeden kaçabilen karsi nötrinolar biçiminde enerji yayinlanir. Enerji kaybi , yalnizca nötronlardan meydanma gelen dev bir atom çekirdeginin olusumunu hizlandirir. Nötron yildizi çekirdek yogunluguna kadar sikistirilmis olup dejenere nötron basinci , tarafindan daha fazla çökmesi önlenen bir gaz küresidir. Dejenere nötron basinci, nötronlar birbirine degecek kadar sikistirildiginda ortaya çikan kuantum mekaniksel bir basinçtir. Ortaya çikan nötron yildizinin yariçapi yaklasik 1 kilometre ve yogunlugu da yaklasik santimetreküpte 1 milyar tondur. Yildiz çekirdeginin çökmesi , kirmizi süperdev evresindeki yildizin dis katmanlarini büyük bir hizla disariya firlatan bir sok dalgasi olusturur . Bu bir süpernovadir. Kalinti nötron yildizi çok sicak olup x-isinlari yayar. Sicakligini koruyacak bir enerji kaynagi olmadigindan yavas yavas sogur. Birkaç milyon yil sonra en azindan termal enerji bakimindan gözden kaybolur. Karanlik maddeye dönüsür.

YILDIZLAR

Karadelikler, yakiti tükenen bir yildizin kendi içine dogru büzülmesi ve en sonunda, yildiz yerine sinirsiz yogunlukta ve sifir hacimde çok büyük bir çekim alaninin ortaya çikmasiyla olusmaktadir. Bir karadelik içinden ne bir maddenin ne de bir isinin kaçmasina izin vermez. Ancak, çevresine yaptigi etkilerle algilanabilir; daha dogrusu içine çöken yildizin yerindeki etkisiyle. Karadeliklerin varliklarina ve yildizlarin yerlerinin büyük bir gücü temsil ettigine Kuran'in Vakia Suresi'nde dikkat çekilmistir: Hayir! Yildizlarin yerlerine yemin ederim ki, Süphesiz bu, eger bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.(el VAKIA 56:75 ) Ayrica su ayetler: Battigi zaman yildiza andolsun ki; (ennecm 53:1) Yildizlarin isigi söndürüldügü zaman, (el Mürselat77:8) Yildizlar (kararip) döküldügünde, ( el TEKVIR 81:2 ) Yildizlar döküldügü zaman, (el Infitar 82:2. ) Bu patlama uzaydaki olaylarin en muhtesem ve en dramatik görüntüsüdür. Bu sirada yildiz, normal isigindan milyonlarca defa daha fazla isima yaparak içinde bulundugu galaksiyi projektör gibi aydinlatip onun isimasini gölgede birakabilmektedir.Patlamadan hemen sonra, yildizdan geriye kalan iç merkezi kendi içine dogru çöküp artik isima yapamaz hale gelir.Çünkü yildizda artik hidrojen,helyum,demir gibi elementler yerine,sadece nötron çekirdekleri bulunur. Baska bir deyisle, yildiz artik bos bir nötron yumagi haline gelerek,nötronlarin asiri çekiminden kaynaklanan korkunç siddetli bir çekim alanina sahip olur. Fakat bu güçlü basinci,beyaz cücelerdeki elektronlarin yaptigi gibi, nötronlar da pauli dislama ilkesine uyup (iki nötronun ayni yerde ve kuantum durumunda bulunamama durumu) durdurur; yoz nötron basinci ve bu hale gelmis yildizlara Nötron yildizi adi verilmektedir. Yildizin boyutu küçüldükçe dönüsü de hizlanir. Öyle ki, çapi yaklasik otuz-otuz bes kilometre ve bir kasiklik maddesi kirk milyar ton gelen yildiz, saniyede bir ile on dönüs hareketi yaparak radyo dalgalari yayinlar. Çünkü zayif manyetik alana sahip bir yildiz, küçük boyutlara dek büzülürse manyetik alani çok çok artar.Bunun nedeni de önceden milyonlarca, milyarlarca kilometre kareye dagilmis olan alanin çökmeden sonra çok küçük bir yüzeye sikismasidir. Sonuçta nötron yildizlari günesinkinin bin milyar kati (elektro) manyetik alana sahip olur. Yildizin yüzeyindeki elektronlar da kuzey ve güney kutuplarindan manyetik alanlarla etkilesince ivmelenerek Radyo dalgalari yayinlarlar. (Manyetik kutuplar dönme ekseniyle ayni dogrultuda degil, belli bir açi altinda bulunur ve hizli dönen bir miknatis gibi davranir).Iste bu haldeki nötron yildizlarina,aralikli ve düzenli Radyo dalgalari yayan anlaminda Pulsar (atarca ) denmektedir. Ve bunlar karadelige giden yolda istasyon durumundadirlar. Bununla birlikte,kütlesi günesinkinden kirk-elli kat olan bir yildiz yasaminin sonunda, süpernova patlamasi ile gazlarinin büyük bir kismini püskürtemeyeceginden, kütlesi günesten iki buçuk kat daha büyük olan bir yildiz kalintisina dönüsür. Bu kütle,yoz elektron ve nötron basinci tarafindan dengelenemeyeceginden, her yönden basinç yapan bin milyarlarca ton agirligindaki yanip bitmis yildiz maddesi, gittikçe küçülmeyi sürdürerek tüm varligini Tek bir noktada yitirir. (Dogada günesin kütlesinin iki buçuk katindan daha büyük kütlelerin basincini dengeleyebilecek hiçbir kuvvet yoktur.) Bu çökme sirasinda yildizin çevresindeki çekim alani öylesine güçlüdür ki, uzayin ve zamanin dokusunu kendi üzerine katlayip yirtarak tamamiyla evrenden yok olur[2]. Kur'an-i Kerim'de 1400 yil once daha dunyanin yuvarligi bilinmezken sonsuz bir mucize olarak asagidaki ayetler yildizlarin karadelige donuslerinin onemi göstermektedir: Battigi zaman yildiza andolsun ki; (ennecm 53:1) Hayir! Yildizlarin yerlerine yemin ederim ki, (el VAKIA 56:75 ) Yildizlarin isigi söndürüldügü zaman, (el Mürselat77:8) Yildizlar (kararip) döküldügünde, (el TEKVIR 81:2 ) Yildizlar döküldügü zaman, (el Infitar 82:2. )
YILDIZLAR

"Gökleri ve yeri hak olarak yaratti. Geceyi gündüzün üstüne sarip-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarip-örtüyor.” (Zümer Suresi, 5) Ayette gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarip-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, ayni zamanda Dünya’nin biçimi konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Ancak ve ancak Dünya’nin yuvarlak olmasi durumunda bu ayette ifade edilen fiil gerçeklesebilir. Yani Kuran'da, 7. yüzyilda dünyanin yuvarlak olduguna isaret edilmistir. Oysa o dönemdeki astronomi anlayisi dünyayi daha farkli algiliyordu. Daha önce de belirttigimiz gibi, o dönemde dünyanin düz bir satih oldugu düsünülüyordu ve tüm bilimsel hesap ve açiklamalar da buna göre yapiliyordu. Ancak Kuran Allah’in sözü oldugu için, evreni tarif ederken olabilecek en dogru kelimeler bu kitapta kullanilmistir.

DÜNYANIN YUVARLAKLIGI Sizin için, yeryüzüne boyun egdiren O'dur. Su halde onun omuzlarinda yürüyün ve O'nun rizkindan yiyin. Sonunda gidis O'nadir. (Mülk Suresi, 15) Kuran’in indirildigi dil olan Arapça, çok gelismis bir lisandir. Kelime haznesi diger lisanlara kiyasla oldukça genistir. Bu nedenle Arapça’daki fiillerin bir kismi, Türkçeye tek bir kelime ile çevrilemezler. Örnegin hasiye fiili "içi titreyerek korkmak” anlamindadir. (Baska türlü korkular için baska kelimeler kullanilir.) Ya da "karia” kelimesi "basa gelip çatan sarsici olay” yani Kiyamet’i ifade etmek için kullanilir. Kuran’da geçen bu tür fiillerden birisi de "tekvir" fiilidir. Bunun Türkçesi "yuvarlak bir seyin üzerine birsey sarmak”tir. Örnegin Arapça sözlüklerde basa sarik sarma gibi yuvarlak cisimleri içeren fiiller için bu kelime kullanilmaktadir. Simdi tekvir fiilinin geçtigi bir ayeti inceleyelim:

METEORLAR



Yeni bulgularla desteklenen ve tüm dünyada kabul gören "evrenin sürekli genislemesi"dir. Eger bir teleskop alip yildizlari gözlemler ve ölçümler yaparsaniz yildizlarin sizden uzaklastigini görürsünüz. Teleskop ile bakildiginda yildizlarin dünyadan gittikçe uzaklastigini ilk defa kesfeden Amerikali astronom Edwin Hubble oldu. 1929'da yildizlari incelerken, uzakliklarina bagli olarak kizil renge dogru kayan bir isik yaydiklarini saptadi. Bu bulus bilim dünyasinda büyük bir yanki yaratti. Çünkü kizil renk evrenin olusumunu saptayabilmek için çok sey ifade ediyordu. Bilinen fizik kurallarina göre, gözlemin yapildigi noktaya dogru hareket eden isiklarin tayfi mor yöne dogru, gözlemin yapildigi noktadan uzaklasan isiklarin tayfi da kizil yöne dogru kaymaktaydi. Bu bulgular Einstein'in genel görecelik kuraminin isaret ettigi genisleyen kainat modeli ile ilgili tahminlerinin dogru oldugunun ilk delilleridir. Burada degisik galaksilerin uzakliklari ile kizila kaçis miktarlari görülmektedir. En yukaridaki düsey ok tayfin üzerindeki belirli bir noktayi göstermektedir. Bu nokta diger tayflarda yatay oklar kadar saga yani kizila kaçmaktadir. Görüldügü hizin bir belirtisi olan bu kizila kaçma galaksi dünyamizdan uzaklastikça artmaktadir. Evrenin sürekli genislemesi ve ayni zamanda dengesini de korumasi, bilim dünyasinda önemli kanitlar olusturdu. Buna göre, evren sürekli genisliyorsa mantiksal olarak bunun tersini düsünerek geri gidersek anlariz ki; geçmis bir zamanda kainattaki bütün madde çok küçük bir yere sikistirilmisti. Basit bir mantikla dahi anlasilabilen bu gerçegi ilk olarak bir roket bilimcisi gündeme getirdi. Bu Big Bang teorisinin baslangiciydi. Buna göre kainat sonsuz yogunluktaki hacmi olmayan bir noktanin birdenbire büyük bir patlama ile genisleyip yayilmasi sonucu olustu. Baska bir ifade ile tüm evren hiçbir sey yok iken (içinde bulundugumuz dünya dahil olmak üzere) bir anda yoktan varoldu. Burada üzerinde durulmasi gereken çok önemli bir nokta vardir. Evrenin durmadan genislemekte oldugu gerçegi, ancak 20. yüzyilda elde edilen bilimsel verilerle kesfedilmistir. Halbuki Allah bize bu gerçegi, bundan 1400 yil önce indirdigi Kuran'da bildirmistir. "Biz gögü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve süphesiz Biz genisleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47) Evrenin genisleme hizi o kadar kritik bir noktadadir ki, Big Bang'ten sonraki birinci saniyede bu oran eger yüz bin milyon kere milyonda bir daha küçük olsaydi evren simdiki durumuna gelmeden içine çökerdi." (Steve hawking-Zamanin Kisa Tarihi)

INSAN OGLU

Kuran'da insanlar imana çagirilirken oldukça farkli konulardan bahsedilir. Allah, kimi zaman gökleri, kimi zaman yeryüzünü, bazen hayvanlari ve bitkileri insana delil gösterir. Yine birçok ayette insanin bizzat kendi yaratilisina dönüp bakmasi ögütlenir. Insanin nasil yeryüzüne geldigi, hangi asamalardan geçtigi ve temel maddesinin ne oldugu sik sik hatirlatilir. Örnegin bir ayette söyle denir: “Sizleri Biz yarattik, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Simdi (rahimlere) dökmekte oldugunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratiyorsunuz, yoksa yaratici Biz miyiz?„ (Vakia Suresi, 57-59) Insanin yaratilisi ve bunun mucizevi özelligi, daha pek çok ayette vurgulanir. Ancak bu vurgular arasinda öyle bilgiler vardir ki, bunlar 7. yüzyilda yasayan insanlarin asla bilemeyecegi detaylardir. Iste bunlardan bazilari: 1) Insan, meni sivisinin tamamindan degil, aksine çok küçük bir parçasindan (spermadan) yaratilir. 2) Bebegin cinsiyetini erkek belirler. 3) Insan embriyosu ana rahmine adeta bir sülük gibi yapisir. 4) Insan ana rahminde üç karanlik bölge içinde gelisir. Kuran'in indirildigi yüzyilda da insanlar elbette dogumun temel maddesinin cinsel iliski sonrasinda erkekten gelen meni ile ilgili oldugunu biliyorlardi. Çocugun ortalama 9 ayda dogdugu da rahatlikla gözlemlenen, bilmek için arastirma gerektirmeyen bir konu idi. Ancak yukarida siraladigimiz bilgiler o devrin insaninin bilgi seviyesinin çok üstündeydi. Bunlar, ancak 20. yüzyil bilimi tarafindan kesfedildi. Simdi bu bilgileri sirasiyla inceleyelim. MENIDEN BIR DAMLA Yukaridaki resimde rahime dökülen meni görülmektedir. Erkekten atilan 250 milyon kadar spermden çok az bir miktari yumurtaya ulasmayi basarir. Yumurtayi dölleyecek olansa sag kalmayi basaran 1000 kadar spermden sadece bir tanesidir. Insanin bütün meniden degil, meninin içindeki çok küçük bir parçadan olustugu, Kuran'daki "akitilan meniden bir damla su" tanimlamasi ile haber verilmistir. Meniden Bir Damla Cinsel birlesme sirasinda erkekten bir kerede ortalama 250 milyon sperm atilir. Spermler yumurtaya varana kadar annenin vücudunda zorlu bir yolculuk geçirirler. Bu yolculukta 250 milyon spermin ancak bin kadari yumurtaya ulasmayi basarir. Bes dakika sonra sona erecek yarisin sonunda yarim tuz tanesi büyüklügündeki yumurta, spermlerden yalnizca birini kabul edecektir. Yani insanin özü, meninin tamami degil, ondan küçük bir parçadir. Kuran'da bu gerçek söyle açiklanmistir: “Insan, ‘kendi basina ve sorumsuz' birakilacagini mi saniyor? Kendisi, akitilan meniden bir damla su degil miydi?„ (Kiyamet Suresi, 36-37) Dikkat edilirse Kuran'da, insanin meninin tamamindan degil, onun içinden alinan küçük bir parçadan yapildigi haber verilmektedir! Bu ifadedeki özel vurgunun, ancak modern bilim tarafindan kesfedilen bir gerçegi açiklamasi ise, ifadenin Ilahi kaynakli bir bilgi oldugunun delilidir. MENIDEKI KARISIM Menideki Karisim Meni olarak adlandirilan ve spermleri tasiyan besleyici sivi, sadece spermlerden olusmaz. Aksine meni, birbirinden farkli sivilarin karisimindan olusur. Bu sivilarin, spermin gerek duydugu enerjiyi karsilayacak olan sekeri bulundurmak, baz özelligiyle ana rahminin girisindeki asitleri nötralize etmek, spermin hareket edecegi kaygan ortami saglamak gibi görevleri vardir. Ne ilginçtir ki, Kuran'da meniden söz edilirken, modern bilimin ortaya çikardigi bu gerçege de isaret edilmekte ve meni "karmakarisik" bir sivi olarak tarif edilmektedir: “Süphesiz Biz insani, karmasik olan bir damla sudan yarattik. Onu deniyoruz. Bundan dolayi onu isiten ve gören yaptik.„ (Insan Suresi, 2) Bir baska ayette ise yine meninin karisim olduguna isaret edilir, insanin ise bu karisimin "özünden" yaratildigi vurgulanir: “O, yarattigi herseyi en güzel yapan ve insani yaratmaya bir çamurdan baslayandir. Sonra onun soyunu bir özden, basbayagi bir sudan yapmistir.„ (Secde Suresi, 7-8) Burada "öz" diye çevrilen Arapça "sulala" kelimesi, öz ya da bir seyin en iyi kismi demektir. Hangi sekilde alinirsa alinsin "bir bütünün bir kismi" anlamina gelir. Bu durum, Kuran'in, insanin yaratilisini en ince detayina kadar bilen bir Irade'nin sözü oldugunu açikça göstermektedir. Bu Irade, insani yaratmis olan Allah'a aittir. Kuran'da erkeklik ve disiligin, "rahime dökülen meniden" yaratildigi bildirilmistir. Oysa yakin zamana kadar cinsiyetin anne hücreleri tarafindan belirlendigi saniliyordu. Kuran'da verilen bu bilgiyi bilim 20. yüzyilda kesfetmistir. Kuran'da insanin yaratilisi ile ilgili olarak buna benzer asirlar öncesinden haber verilmistir. BEBEGIN CINSIYETI Bebegin Cinsiyeti Yakin bir zamana kadar, insanlar, bebegin cinsiyetinin anne hücreleri tarafindan belirlendigini saniyorlardi. Ya da en azindan, anne ve babadan gelen hücrelerin birlikte cinsiyet belirledikleri zannediliyordu. Ancak Kuran'da bu konuda farkli bir bilgi verilmis ve erkeklik ve disiligin, "rahime dökülen meniden" yaratildigi bildirilmistir: “Rahime dökülen meniden erkek ve disi iki çifti O yaratti...„ (Necm Suresi, 45-46) Kuran'da verilen bu bilginin dogrulugu, genetik ve mikrobiyoloji bilimlerinin gelismesiyle birlikte bilimsel olarak da ispatlandi. Cinsiyetin tümüyle erkekten gelen sperm hücreleri tarafindan belirlendigi, kadinin ise bu iste hiçbir rolünün olmadigi anlasildi. Cinsiyet belirlenmesindeki etken, kromozomlardir. Insan yapisini belirleyen 46 kromozomdan iki tanesi cinsiyet kromozomu olarak adlandirilir. Bu iki kromozom erkekte XY, kadinda ise XX olarak tanimlanir. Bunun sebebi söz konusu kromozomlarin bu harflere benzemesidir. Y kromozomu erkeklik, X kromozomu ise kadinlik genlerini tasir. Bir insanin olusmasi, erkek ve kadinda çiftler halinde yer alan bu kromozomlarin birer tanesinin birlesmesi ile baslar. Kadinda yumurtlama sirasinda ikiye ayrilan esey hücresinin her iki parçasi da X kromozomu tasir. Oysa erkekte ikiye ayrilan esey hücresi, X ve Y kromozomlari içeren iki farkli sperm meydana getirir. Kadinda bulunan X kromozomu, eger erkekteki X kromozomunu içeren spermle birlesirse dogacak bebek kiz olacaktir. Eger Y kromozomu içeren spermle birlesirse, bu kez dogacak çocuk erkek olur. Yani dogacak çocugun cinsiyeti, erkekteki kromozomlardan hangisinin kadinin yumurtasiyla birlesecegine baglidir. Kuskusuz genetik bilimi ortaya çikincaya dek, yani 20. yüzyila kadar bunlarin hiçbiri bilinmiyordu. Aksine pek çok kültürde, dogacak çocugun cinsiyetinin kadin bedeni tarafindan belirlendigi inanci yaygindi. Hatta bu nedenle kiz çocuk doguran kadinlar kinanirdi. Oysa Kuran'da, insanlara genlerin kesfinden 13 yüzyil önce bu batil inanisi reddeden bir bilgi verilmis, cinsiyetin kökeninin kadin degil, erkekten gelen meni oldugu bildirilmistir. X kromozomu disilik, Y kromozomu ise erkeklik özelliklerini tasir. Anne yumurtasinda yalnizca disi cinsiyeti belirleyen X kromozomu bulunur. Babadan gelen menide ise hem X hem de Y kromozomu tasiyan spermler bulunur. Dolayisiyla bebegin cinsiyeti annenin yumurtasini dölleyen spermin X ya da Y kromozomu tasimasina baglidir. Yani ayette belirtildigi gibi bebegin cinsiyetini belirleyen etken, babadan gelen menidir. Kuran'in indirildigi asirda kesinlikle bilinemeyecek olan bu bilgi, Kuran'in Allah sözü oldugunu kanitlayan delillerden biridir. RAHME ASILIP TUTULAN ALAK Rahime Asilip Tutunan “Alak" Kuran'in insanin olusumu hakkinda verdigi bilgileri incelemeye devam ettigimizde, yine çok önemli bazi bilimsel mucizelerle karsilasiriz. Erkekten gelen sperm ve kadindaki yumurta birlestiginde, dogacak bebegin ilk özü de olusmus olur. Biyolojide "zigot" olarak tanimlanan bu tek hücre, hiç zaman yitirmeden bölünerek çogalacak ve giderek küçük bir "et parçasi" haline gelecektir. Ancak zigot bu büyümesini boslukta gerçeklestirmez. Rahim duvarina asilip tutunur. Sahip oldugu uzantilar sayesinde topraga yerlesen kökler gibi, buraya yapisir. Bu bag sayesinde de, gelisimi için ihtiyaç duydugu maddeleri annenin vücudundan emebilir.16 Iste burada çok önemli bir Kuran mucizesi ortaya çikmaktadir. Allah Kuran'da, anne rahmine tutunarak gelismeye baslayan zigottan söz ederken, "alak" kelimesini kullanmaktadir: “Yaratan Rabbin adiyla oku. O, insani bir "alak"tan yaratti. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir.„ (Alak Suresi, 1-3) "Alak" kelimesinin Arapça'daki anlami ise, "bir yere asilip tutunan sey" demektir. Hatta kelime asil olarak deriye yapisarak oradan kan emen sülükler için kullanilir. Kuskusuz, anne karninda gelismekte olan zigotu bu özelligiyle tarif eden bir kelime kullanilmasi, Kuran'in Alemlerin Rabbi olan Allah tarafindan indirildigini bir kez daha ispatlamaktadir. Anne karnindaki bebek, gelisiminin ilk asamasinda annesinin kanindan beslenebilmek için rahim duvarina yapisip tutunan bir zigot halindedir. Yukaridaki resimde bir et parçasi görünümüde olan zigot görülmektedir. Modern embriyolojinin tespit ettigi bu olusum Kuran'da, "asilip tutunan" anlamina gelen, deriye yapisip kan emen sülükler için de kullanilan "alak" kelimesiyle 14 yüzyil önceden mucizevi bir biçimde bildirilmistir. KEMIKLERIN KASLA SARILMASI Kemiklerin Kasla Sarilmasi Kuran ayetlerinde haber verilen bir diger önemli bilgi ise, insanin anne rahmindeki olusum asamalaridir. Ayetlerde, anne karninda önce kemiklerin olustugu, daha sonra ise kaslarin ortaya çikarak bu kemikleri sardigi haber verilmektedir: “Sonra o su damlasini bir alak (hücre toplulugu) olarak yarattik; ardindan o alak'i bir çignem et parçasi olarak yarattik; daha sonra o çignem et parçasini kemik olarak yarattik; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir baska yaratisla onu insa ettik. Yaraticilarin en güzeli olan Allah, ne yücedir.„ (Müminun Suresi, 14) Anne karnindaki gelisimi inceleyen bilim dali embriyolojidir. Ve embriyoloji alaninda, yakin zamana kadar kemiklerle kaslarin birlikte ortaya çikarak gelistikleri sanilmistir. Bu yüzden bazi kimseler uzun bir süre bu ayetlerin bilime ters düstügünü iddia etmistir. Ancak gelisen teknoloji sayesinde yapilan daha ileri mikroskobik incelemeler, Kuran'da bildirilenlerin eksiksiz bir sekilde dogru oldugunu ortaya koymustur. Bu mikroskobik incelemeler göstermektedir ki, anne karninda, tam ayetlerde tarif edildigi gibi bir gelisme gerçeklesir. Önce embriyodaki kikirdak doku kemiklesir. Daha sonra ise kas hücreleri kemiklerin etrafindaki dokudan seçilerek biraraya gelir ve bu kemikleri sarar. Bu durum, "Developing Human" yani "Gelisen Insan" adli bilimsel bir yayinda söyle tarif edilmektedir: 6. haftada kikirdaklasmanin devami olarak ilk kemiklesme köprücük kemiginde ortaya çikar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemiklesme baslamistir. Kemikler olusmaya devam ederken kas hücreleri kemigi çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu sekilde kemigin etrafinda ön ve arka kas gruplarina ayrisir.17 Anne karnindaki gelisimini tamamlayan bebegin kemikleri belli bir dönem sonra kaslarla sarilmaktadir. Kisacasi insanin Kuran'da tarif edilen olusum asamalari, modern embriyolojinin bulgulariyla tam bir uyum içindedir. Insanin anne karnindaki gelisiminin pek çok asamasi Kuran'da haber verilmistir. Müminun Suresi'nin 14. ayetinde bildirildigi gibi anne karnindaki embriyonun ilk asama olarak kikirdak dokusu kemiklesir. Ve daha sonra bu kemikler kas hücreleri tarafindan sarilmaya baslanir. Allah bu gelisimi, "...daha sonra o çignem et parçasini kemik olarak yarattik; böylece kemiklere de et giydirdik..." ifadesiyle en açik sekilde tarif etmistir. BEBEKLERIN RAHIMDE ÜÇ EVRESI Bebegin Rahimdeki Üç Evresi Kuran'da insanin anne karninda üç asamali bir yaratilisla yaratildigi bildirilmektedir: “... Sizi annelerinizin karinlarinda, üç karanlik içinde, bir yaratilistan sonra (bir baska) yaratilisa (dönüstürüp) yaratmaktadir. Iste Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan baska ilah yoktur. Buna ragmen nasil çevriliyorsunuz?„ (Zümer Suresi, 6) Dikkat edilirse, ayette, insanin anne karninda, birinden digerine farklilasan üç ayri evrede meydana geldigine isaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern biyoloji, bebegin anne karnindaki embriyolojik gelisiminin üç farkli devrede gerçeklestigini ortaya koymustur. Bugün tip fakültelerinde ders kitabi olarak okutulan bütün embriyoloji kitaplarinda bu konu en temel bilgiler arasinda yer alir. Örnegin, embriyoloji hakkinda temel basvuru kitaplarindan biri olan "Basic Human Embryology" isimli kaynakta bu gerçek söyle ifade edilmektedir: Rahimdeki hayat 3 EVREDEN olusur; preembriyonik (ilk 2,5 hafta), embriyonik (8. haftanin sonuna kadar), ve fetal (8. haftadan doguma kadar).18 Tip dilinde "trimester" yani "üç dönem" olarak da tanimlanan bu evreler bebegin farkli gelisim asamalarini içerir. Bu üç gelisim safhasinin belli basli özellikleri kisaca söyledir: - Preembriyonik evre: Yaygin olarak "1. trimester" olarak anilan bu ilk evrede zigot bölünerek çogalir, bir hücre kitlesi haline geldikten sonra kendini rahim duvarina gömer. Hücreler çogalmaya devam ederken 3 tabaka halinde organize olurlar. - Embriyonik evre: "2. trimester" olarak da tanimlanan ikinci evre toplam 5,5 hafta sürer ve bu süre boyunca canli "embriyo" olarak adlandirilir. Bu evrede hücre tabakalarindan bedenin temel organ ve sistemleri ortaya çikar. - Fetal evre: Gebeligin "3. trimesteri" olarak adlandirilan döneme girildiginde embriyo artik "fetus" diye adlandirilir. Bu dönem gebeligin sekizinci haftasindan itibaren baslar ve doguma dek sürer. Bir önceki dönemden ayirt edici özelligi fetusun yüzü, elleri ve ayaklariyla belirgin, insan dis görünümüne sahip bir canli olmasidir. Dönemin basinda 3 cm. boyunda olmasina ragmen tüm organlari ortaya çikmistir. Bu dönem 30 hafta kadar sürer ve gelisme dogum haftasina kadar devam eder. Anne rahmindeki gelisim ile ilgili bu bilgiler, ancak modern teknolojik aletlerle yapilan gözlemler sayesinde elde edilmistir. Ancak görüldügü gibi bu bilgiler de, diger pek çok bilimsel gerçek gibi, mucizevi bir biçimde Kuran ayetlerinde haber verilmistir. Insanligin tibbi konularda hiçbir detayli bilgiye sahip olmadigi bir dönemde, Kuran'da bu derece ayrintili ve dogru bilgiler verilmis olmasi, elbette Kuran'in insan sözü degil, Allah Kelami oldugunun açik bir delilidir. Zümer Suresi'nin 6. ayetinde insanin anne karninda, birinden digerine farklilasan üç ayri evrede meydana geldigine isaret edilmektedir. Gerçekten de bugün modern embriyoloji bilimi, bebegin anne karnindaki embriyolojik gelisiminin üç farkli devrede gerçeklestigini ortaya koymustur. ANNE SÜTÜ Anne sütü, bebegin besin ihtiyaçlarini eksiksiz olarak gidermek ve bebegi olasi enfeksiyonlara karsi korumak üzere Allah tarafindan yaratilmis essiz bir karisimdir. Günümüz teknolojisi ile hazirlanan bebek mamalari dahi bu mucizevi besinin yerini tutamamaktadir. Anne sütünün bebege olan faydalari her geçen gün daha fazla ortaya çikmaktadir. Bilimin anne sütü ile ilgili yeni kesfettigi gerçeklerden biri ise bebegin anne sütü ile 2 yil boyunca beslenmesinin son derece faydali oldugudur.19 Bilimin yeni kesfettigi bu önemli bilgiyi Allah bizlere "…Onun (sütten) ayrilmasi, iki yil içindedir..." ayetiyle 14 asir önce bildirmistir. “Biz insana anne ve babasini (onlara iyilikle davranmayi) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karninda) tasimistir. Onun (sütten) ayrilmasi, iki yil içindedir. "Hem bana, hem anne ve babana sükret, dönüs yalniz banadir."„ (Lokman Suresi, 14) PARMAK IZLERINDEKI KIMLIK Kuran'da, insanlari ölümden sonra diriltmenin Allah için çok kolay oldugu anlatilirken, insanlarin özellikle parmak uçlarina dikkat çekilir: “Evet; onun parmak uçlarini dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.„ (Kiyamet Suresi, 4) Ayette parmak uçlarinin vurgulanmasi, son derece hikmetlidir. Çünkü tüm insanlarin parmak izi, tamamen kendilerine özeldir. Su an Dünya üzerinde yasayan her insanin parmak izi birbirinden farklidir. Dahasi, tarih boyunca yasamis insanlarinki de birbirinden farklidir. Iste bu nedenle parmak izi, herkese özel çok önemli bir "kimlik karti" sayilmakta ve tüm dünyada bu amaçla kullanilmaktadir. Ancak önemli olan, parmak izinin özelliginin ancak 19. yüzyilin sonlarina dogru kesfedilmis olmasidir. Ondan önce, insanlar parmak izini hiçbir özelligi ve anlami olmayan çizgiler olarak görmüstür. Fakat Kuran'da, o dönemde kimsenin dikkatini dahi çekmeyen parmak izleri vurgulanmakta ve bu izlerin ancak çagimizda fark edilen önemine dikkat çekilmektedir. Tek yumurta ikizleri de dahil olmak üzere, her insanin parmak izi kendine özeldir. Baska bir degisle, insanlarin parmak uçlarinda kimlikleri sifrelenmistir. Bu sifreleme sistemini, günümüzde kullanilmakta olan barkod sistemine benzetmek de mümkündür. KAYNAKLAR 1- Moore, Keith L., E. Marshall Johnson, T. V. N. Persaud, Gerald C. Goeringer, Abdul-Majeed A. Zindani, and Mustafa A. Ahmed, 1992, Human Development as Described in the Qur'an and Sunnah, Makkah, Commission on Scientific Signs of the Qur'an and Sunnah, s. 36 2- Moore, Developing Human, 6. edition,1998. 3- Williams P., Basic Human Embryology, 3. edition, 1984, s. 64. 4- Rex D. Russell, Design in Infant Nutrition, http:// www. icr.org/pubs/imp-259.htm
YILDIZ SISTEMI

Günes Sistemindeki Kusursuz Düzen Bulundugunuz mekandan disariya çiktiginizda günes isinlarinin yüzünüze sizi hiç rahatsiz etmeden çarpmasini Günes Sistemi'ndeki kusursuz düzene borçlusunuz. Bize sadece güzel bir sicaklikla aydinlik ileten Günes, aslinda kipkirmizi gaz bulutlarindan olusan derin bir kuyu gibidir. Kaynayan yüzeyinden milyonlarca kilometre öteye fiskiran dev alev girdaplarindan ve dipten yüzeye dogru yükselen dev hortumlardan olusur. Bunlar canlilar için öldürücüdür. Ancak Günes'in bütün zararli, öldürücü isinlari bize ulasmadan önce atmosfer ve dünyanin manyetik alani tarafindan süzülür. Iste Dünya'nin yasanabilir bir gezegen olmasini saglayan, Günes Sistemi'ndeki kusursuz düzendir. Günes Sistemi'nin yapisini inceledigimizde son derece hassas bir denge ile karsilasiriz. Günes Sistemi'ndeki gezegenleri, sistemden çikarak dondurucu sogukluktaki "dis uzay"a savrulmaktan koruyan etki, Günes'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasindaki dengedir. Günes sahip oldugu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdigi merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulur. Ama eger gezegenlerin dönüs hizlari biraz daha yavas olsaydi, o zaman bu gezegenler hizla Günes'e dogru çekilir ve sonunda Günes tarafindan büyük bir patlamayla yutulurlardi. Bunun tersi de mümkündür. Eger gezegenler daha hizli dönseler, bu sefer de Günes'in gücü onlari tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dis uzaya savrulacaklardi. Oysa çok hassas olan bu denge kusursuz bir sekilde kurulmustur ve sistem bu dengeyi korudugu için devam etmektedir. Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayri ayri kurulmus olduguna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Günes'e olan uzakliklari çok farklidir. Dahasi, kütleleri çok farklidir. Bu nedenle, hepsi için ayri dönüs hizlarinin belirlenmesi lazimdir ki, Günes'e yapismaktan ya da Günes'ten uzaklasip uzaya savrulmaktan kurtulsunlar. Bunlar Günes Sistemi'ndeki ihtisamli dengenin birkaç delilidir. Dev gezegenleri ve tüm Günes Sistemi'ni düzene sokan ve devamli olmasini saglayan dengenin tesadüfen ortaya çikamayacagi akil sahibi her insanin kolaylikla anlayabilecegi bir gerçektir. Bu düzenin ince ince hesaplandigi çok açiktir. Üstün bir güç sahibi olan Allah evrende yarattigi kusursuz detaylarla bize herseyin kendi kontrolü altinda oldugunu göstermektedir. Günes Sistemi'ndeki olaganüstü hassas dengeyi kesfeden Kepler, Galilei gibi astronomlar, bu sistemin çok açik bir tasarimi gösterdigini ve Allah'in tüm evrene olan hakimiyetinin ispati oldugunu pek çok kereler belirtmislerdir. Allah herseyi sonsuz ilmiyle yaratir ve düzenler. Allah üstün güç sahibi olandir. YÖRÜNGELER Kuran'da Günes ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi oldugu söyle vurgulanir: “Geceyi, gündüzü, Günes'i ve Ay'i yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.„ (Enbiya Suresi, 33) Günes'in sabit olmadigi, belli bir yörüngede yol almakta oldugu, bir baska ayette de söyle bildirilmektedir: “Günes de, kendisi için (tespit edilmis) olan bir karar yerine dogru akip gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir.„ (Yasin Suresi, 38) Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çagimizdaki astronomik gözlemlerle anlasilmistir. Astronomi uzmanlarinin hesaplarina göre Günes, Solar Apex adi verilen bir yörünge boyunca Vega Yildizi dogrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hizla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Günes'in günde 17 milyon 280 bin km. yol katettigini gösterir. Günes'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uydulari da ayni mesafeyi katederler. Ayrica, evrendeki tüm yildizlar da buna benzer planli bir harekete sahiptirler. Tüm evrenin bu sekilde yörüngelerle donatilmis oldugu, yine Kuran'da söyle haber verilmistir: “'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatilmis' göge andolsun.„ (Zariyat Suresi, 7) Evrende yaklasik 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yildiz bulunur. Bu yildizlarin pek çogunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uydulari vardir. Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmis yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yildir her biri kendi yörüngesinde digerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akip gitmektedir. Bunlarin disinda pek çok kuyruklu yildiz da kendisi için tespit edilmis olan yörüngede yüzüp gider. Evrendeki yörüngeler sadece gök cisimlerine ait degildir. Galaksiler de sasirtici hizlarla planli ve hesapli yörüngeler üzerinde hareket ederler. Bu hareketleri esnasinda hiçbir gök cismi bir digeriyle çarpismaz, yollari kesismez. Elbette, Kuran'in indirildigi dönemde insanlik, günümüzdeki gibi uzayi milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelismis gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip degildi. Dolayisiyla uzayin, ayette bildirildigi gibi, "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatilmis" oldugunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansizdi. Ancak o çagda indirilmis olan Kuran-i Kerim'de bu gerçek bizlere açikça haber verilmistir; çünkü Kuran, Allah'in sözüdür. Evrendeki pek çok kuyruklu yildiz gibi yukaridaki resimde görülen Halley kuyruklu yildizi da planli bir harekete sahiptir. Kendisine ait belirli bir yörüngesi vardir ve diger gök cisimleriyle birlikte kusursuz bir uyum ve düzen içinde bu yörüngede hareket etmektedir. Evrendeki tüm gök cisimlerinin; gezegenlerin, bu gezegenlerin uydularinin, yildizlarin, hatta galaksilerin bile çok ince hesaplarla saptanmis yörüngeleri vardir. Iste bu kusursuz düzeni kuran ve devamliligini saglayan, tüm evreni yaratmis olan Allah'tir. Yukardaki satirlarda, gökcisimlerinin evrende hareket halinde olduklarini söylemistik. Bu hareketler de son derece kontrollüdür ve tüm cisimler hesaplanmis bir yörüngede seyrederler. Kuran'da, Günes ve Ay ile ilgili bazi ayetler sunlardir: "Günes ve Ay’in hareketleri bir hesaba göredir.” (Rahman Suresi, 5) Yine Günes ve Ay’in konu edildigi bir ayette "ne Günesin Ay’a erisip-yetismesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir” (Yasin Suresi, 40) denilmistir. Ayni manadaki bir baska ayet de söyledir: "Geceyi, gündüzü, Günesi ve Ay’i yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.” (Enbiya Suresi, 33) Günümüzde kabul gören teoriye göre, evrendeki büyük ve kütleli cisimler, kendilerinden ufak cisimlere karsi bir çekim kuvveti uygularlar. Bu sekilde, örnegin ay, kendisinden daha agir kütlesi olan dünyanin etrafinda bir yörünge çizmektedir. Dünya ve Günes Sistemi’ndeki diger gezegenler ise Günes’in etrafinda bir yörüngede hareket ederler. Günes Sistemi’nin de yörüngesinde bulundugu daha büyük bir sistem mevcuttur. Bu detaylarin can alici noktasi ise sudur: Tüm uzaydaki yildizlar, gezegenler ve diger cisimler bu hareketleri esnasinda kontrolsüz bir harekette bulunmazlar, birbirlerinin yörüngelerini kesmezler, birbirleriyle çarpismazlar. Bu cisimlerin uyumlu hareketlerini Kuran söyle duyurur: ‘Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatilmis’ göge andolsun. (Zariyat Suresi, 7) Evrendeki milyarlarca yildizdan birisi olan Günes, uzayda her gün 17 milyon km.’den fazla yol almaktadir. Günes’in bu yolculugu Allah tarafindan söyle bildirilmistir: "Günes de, kendisi için (tesbit edilmis) olan bir müstakarra (karar yerine) dogru akip gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir." (Yasin Suresi, 38)
Günes Sistemindeki Kusursuz Düzen

Bulunduðunuz mekandan dýþarýya çýktýðýnýzda güneþ ýþýnlarýnýn yüzünüze sizi hiç rahatsýz etmeden çarpmasýný Güneþ Sistemi'ndeki kusursuz düzene borçlusunuz. Bize sadece güzel bir sýcaklýkla aydýnlýk ileten Güneþ, aslýnda kýpkýrmýzý gaz bulutlarýndan oluþan derin bir kuyu gibidir. Kaynayan yüzeyinden milyonlarca kilometre öteye fýþkýran dev alev girdaplarýndan ve dipten yüzeye doðru yükselen dev hortumlardan oluþur. Bunlar canlýlar için öldürücüdür. Ancak Güneþ'in bütün zararlý, öldürücü ýþýnlarý bize ulaþmadan önce atmosfer ve dünyanýn manyetik alaný tarafýndan süzülür. Ýþte Dünya'nýn yaþanabilir bir gezegen olmasýný saðlayan, Güneþ Sistemi'ndeki kusursuz düzendir. Güneþ Sistemi'nin yapýsýný incelediðimizde son derece hassas bir denge ile karþýlaþýrýz. Güneþ Sistemi'ndeki gezegenleri, sistemden çýkarak dondurucu soðukluktaki "dýþ uzay"a savrulmaktan koruyan etki, Güneþ'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasýndaki dengedir. Güneþ sahip olduðu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiði merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulur. Ama eðer gezegenlerin dönüþ hýzlarý biraz daha yavaþ olsaydý, o zaman bu gezegenler hýzla Güneþ'e doðru çekilir ve sonunda Güneþ tarafýndan büyük bir patlamayla yutulurlardý. Bunun tersi de mümkündür. Eðer gezegenler daha hýzlý dönseler, bu sefer de Güneþ'in gücü onlarý tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dýþ uzaya savrulacaklardý. Oysa çok hassas olan bu denge kusursuz bir þekilde kurulmuþtur ve sistem bu dengeyi koruduðu için devam etmektedir. Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrý ayrý kurulmuþ olduðuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneþ'e olan uzaklýklarý çok farklýdýr. Dahasý, kütleleri çok farklýdýr. Bu nedenle, hepsi için ayrý dönüþ hýzlarýnýn belirlenmesi lazýmdýr ki, Güneþ'e yapýþmaktan ya da Güneþ'ten uzaklaþýp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar. Bunlar Güneþ Sistemi'ndeki ihtiþamlý dengenin birkaç delilidir. Dev gezegenleri ve tüm Güneþ Sistemi'ni düzene sokan ve devamlý olmasýný saðlayan dengenin tesadüfen ortaya çýkamayacaðý akýl sahibi her insanýn kolaylýkla anlayabileceði bir gerçektir. Bu düzenin ince ince hesaplandýðý çok açýktýr. Üstün bir güç sahibi olan Allah evrende yarattýðý kusursuz detaylarla bize herþeyin kendi kontrolü altýnda olduðunu göstermektedir. Güneþ Sistemi'ndeki olaðanüstü hassas dengeyi keþfeden Kepler, Galilei gibi astronomlar, bu sistemin çok açýk bir tasarýmý gösterdiðini ve Allah'ýn tüm evrene olan hakimiyetinin ispatý olduðunu pek çok kereler belirtmiþlerdir. Allah herþeyi sonsuz ilmiyle yaratýr ve düzenler. Allah üstün güç sahibi olandýr.

YÖRÜNGELER Kuran'da Güneþ ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduðu þöyle vurgulanýr: “Geceyi, gündüzü, Güneþ'i ve Ay'ý yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.„ (Enbiya Suresi, 33) Güneþ'in sabit olmadýðý, belli bir yörüngede yol almakta olduðu, bir baþka ayette de þöyle bildirilmektedir: “Güneþ de, kendisi için (tespit edilmiþ) olan bir karar yerine doðru akýp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir.„ (Yasin Suresi, 38)

Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çaðýmýzdaki astronomik gözlemlerle anlaþýlmýþtýr. Astronomi uzmanlarýnýn hesaplarýna göre Güneþ, Solar Apex adý verilen bir yörünge boyunca Vega Yýldýzý doðrultusunda saatte 720 bin km.'lik muazzam bir hýzla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneþ'in günde 17 milyon 280 bin km. yol katettiðini gösterir. Güneþ'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uydularý da ayný mesafeyi katederler. Ayrýca, evrendeki tüm yýldýzlar da buna benzer planlý bir harekete sahiptirler. Tüm evrenin bu þekilde yörüngelerle donatýlmýþ olduðu, yine Kuran'da þöyle haber verilmiþtir: “'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatýlmýþ' göðe andolsun.„ (Zariyat Suresi, 7)

Evrende yaklaþýk 200 milyar galaksi mevcuttur ve her galakside ortalama 200 milyar yýldýz bulunur. Bu yýldýzlarýn pek çoðunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uydularý vardýr. Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmýþ yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yýldýr her biri kendi yörüngesinde diðerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akýp gitmektedir. Bunlarýn dýþýnda pek çok kuyruklu yýldýz da kendisi için tespit edilmiþ olan yörüngede yüzüp gider. Evrendeki yörüngeler sadece gök cisimlerine ait deðildir. Galaksiler de þaþýrtýcý hýzlarla planlý ve hesaplý yörüngeler üzerinde hareket ederler. Bu hareketleri esnasýnda hiçbir gök cismi bir diðeriyle çarpýþmaz, yollarý kesiþmez. Elbette, Kuran'ýn indirildiði dönemde insanlýk, günümüzdeki gibi uzayý milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, geliþmiþ gözlem teknolojilerine, modern fizik ve astronomi bilgilerine sahip deðildi. Dolayýsýyla uzayýn, ayette bildirildiði gibi, "özen içinde yollar ve yörüngelerle donatýlmýþ" olduðunu, o dönemde bilimsel olarak tespit edebilmek imkansýzdý. Ancak o çaðda indirilmiþ olan Kuran-ý Kerim'de bu gerçek bizlere açýkça haber verilmiþtir; çünkü Kuran, Allah'ýn sözüdür. Evrendeki pek çok kuyruklu yýldýz gibi yukarýdaki resimde görülen Halley kuyruklu yýldýzý da planlý bir harekete sahiptir. Kendisine ait belirli bir yörüngesi vardýr ve diðer gök cisimleriyle birlikte kusursuz bir uyum ve düzen içinde bu yörüngede hareket etmektedir. Evrendeki tüm gök cisimlerinin; gezegenlerin, bu gezegenlerin uydularinin, yýildizlarin, hatta galaksilerin bile çok ince hesaplarla saptanmýþ yörüngeleri vardýr. Ýþte bu kusursuz düzeni kuran ve devamliligini saðglayan, tüm evreni yaratmýþ olan Allah'týr. Yukardaki satýrlarda, gökcisimlerinin evrende hareket halinde olduklarýný söylemiþtik. Bu hareketler de son derece kontrollüdür ve tüm cisimler hesaplanmýþ bir yörüngede seyrederler. Kuran'da, Güneþ ve Ay ile ilgili bazý ayetler þunlardýr: "Güneþ ve Ay’ýn hareketleri bir hesaba göredir.” (Rahman Suresi, 5)

Yine Güneþ ve Ay’ýn konu edildiði bir ayette "ne Güneþin Ay’a eriþip-yetiþmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir” (Yasin Suresi, 40)

denilmiþtir. Ayný manadaki bir baþka ayet de þöyledir: "Geceyi, gündüzü, Güneþi ve Ay’ý yaratan O’dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.” (Enbiya Suresi, 33)

Günümüzde kabul gören teoriye göre, evrendeki büyük ve kütleli cisimler, kendilerinden ufak cisimlere karþý bir çekim kuvveti uygularlar. Bu þekilde, örneðin ay, kendisinden daha aðýr kütlesi olan dünyanýn etrafýnda bir yörünge çizmektedir. Dünya ve Güneþ Sistemi’ndeki diðer gezegenler ise Güneþ’in etrafýnda bir yörüngede hareket ederler. Güneþ Sistemi’nin de yörüngesinde bulundugu daha büyük bir sistem mevcuttur. Bu detaylarýn can alýcý noktasi ise sudur: Tüm uzaydaki yildizlar, gezegenler ve diger cisimler bu hareketleri esnasinda kontrolsüz bir harekette bulunmazlar, birbirlerinin yörüngelerini kesmezler, birbirleriyle çarpiþmazlar. Bu cisimlerin uyumlu hareketlerini Kuran söyle duyurur: ‘Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatilmis’ göge andolsun. (Zariyat Suresi, 7)

Evrendeki milyarlarca yildizdan birisi olan Günes, uzayda her gün 17 milyon km.’den fazla yol almaktadir. Günes’in bu yolculugu Allah tarafindan söyle bildirilmistir: "Günes de, kendisi için (tesbit edilmiþ) olan bir müstakarra (karar yerine) dogru akip gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir." (Yasin Suresi, 38)